İlişkilerin Zehirli Tohumu: Kardeş Kıyaslaması!

Bir çocuğu kardeşi ya da bir akranıyla kıyasladığınızda, aslında ona ne söylediğinizi hiç düşündünüz mü? Çocuğunuza dolaylı olarak şu mesajları iletirsiniz:

  • Sende bir sorun var.
  • Eksik ve hatalısın.
  • Sevilmeyi hak etmiyorsun.
  • Olduğun gibi yeterli değilsin.
  • Seni olduğun gibi kabul etmiyorum.
  • Sen iyisin ama kardeşin senden daha iyi.
  • Sevgimi ve ilgimi kazanman için önce bunları hak etmen gerekiyor.

Çoğunlukla bilinçsizce verilen bu mesajların uzun vadede çocuğun benlik algısı ve davranışları üzerinde şu etkileri bulunur:

  • Çocuk, kendisinde bir sorun olduğuna inanır; çünkü bunu ona en güvendiği insanlar, annesi ya da babası söylüyordur. Çocuklar, kendilerini ve hayatı ilk olarak ebeveynlerinin perspektifinden görürler. Bu nedenle, onlar ne derse doğru mu ya da yanlış mı diye sorgulamadan kabul ederler. Çünkü bilişsel olarak henüz bunu sorgulama olgunluğuna erişmemişlerdir.
  • Kıyaslandığı çocuğa karşı duyguları değişir. Ona olan iyi duygularını yitirir.
  • Çocukta eksiklik, yetersizlik ve yalnızlık duyguları ortaya çıkar.
  • Kendisiyle karşılaştırılan çocukla rekabete girer; çünkü aralarındaki eşitlik inancı, ebeveynlerinin onları kıyaslamaları sonucunda yara almıştır. O artık onun kardeşi ya da arkadaşı değil, alt etmesi, gerisinde bırakması, yenmesi gereken rakibidir. Çünkü ebeveynlerinin sevgisini kazanması için ondan daha iyi olması gerekir, yoksa onu sevmeyeceklerdir.
  • Sevilmediği düşüncesiyle içe kapanma, özgüven kaybı, iştahsızlık, uyku düzensizliği, kendine zarar verme ve depresyon gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
  • Performans kaygısı artar! Diğerlerinden daha iyi ve başarılı olmadığı sürece sevilmeye, onaylanmaya ve kabul edilmeye layık olmadığına inanır.
  • Kusurluluk şeması geliştirir. Olduğu gibi iyi, yeterli ve sevgideğer olmadığına inanır.
  • Kıyaslama aracılığıyla ön plana çıkarılan çocukta; kardeşine karşı üstünlük duygusu, onu geride bırakma isteği, başarısız olmasında mutluluk duyma gibi olumsuz duygular gelişir.
  • Cesareti kırılır! Kendi becerilerine ve yapabilme gücüne olan inancını yitirir. Hata yapmaktan, eleştirilmekten ve başarısız olmaktan korktuğu için, çok yetenekli olsa bile yeni şeyler denemekten kaçınır.

Bir ebeveynin çocuğunun hayatındaki temel işlevi onu olduğu haliyle sevmek, korumak, güvende ve ait hissettirmek, hayatı boyunca ihtiyacı olacak yaşam becerlerini kazanmasına yardımcı olmaktır. Aile bir takımdır ve bu takımda önemli olan ‘birlikte iyi olmak’tır. Bu takımın içinde herkesin yaşlarına ve güçlerine göre farklı bir sorumluluğu, doldurulamaz bir yeri ve önemi vardır.

Kardeşler birbirinin rakibi değil, eşlikçisi, oyun arkadaşı ve dostudur. Birbirlerinden çok şey öğrenirler ve birlikte yeni şeyler keşfederler. Farklı olmaları, farklı ilgi alanlarının ve ihtiyaçlarının oluşu birbirinden daha iyi ya da daha kötü oldukları anlamına gelmez. Farklı bireysel güçleri, yetenekleri, içsel kaynakları ve eğilimleri olduğu anlamına gelir.

Bir çocuk doktoru ve aynı zamanda psikanalist olan Winnicott: ‚Beş çocuklu bir ailede beş ayrı ebeveyn vardır‘ der.

Çünkü çocuğun kişiliğinin anne ve babası üzerindeki yansımaları, çocuğun anne ve babasında hangi duyguları tetiklediği ve aralarındaki benzerlik derecesi anne ve babanın ona karşı davranışlarını etkiler. Her çocuk yapısı gereği diğerlerinden farklıdır, dolayısıyla bu bireysel farklılıklar ve ihtiyaçlara uygun bir ebeveyn yaklaşımı geliştirmek gerekir.

Burada önemli olan, çocuğunuzla iletişim kurarken ona söylediğiniz her sözün bir gün onun iç sesine dönüşeceğinin bilincinde olmanız ve onun yanında olmadığınızda bile kulağına fısıldamaya devam edeceğinizi bilmenizdir. Nitekim çocuklara ardımızda bırakabileceğimiz en değerli miras, onları güçlendiren, cesaret veren ve kucaklayan bir iç sestir.