Hava koşullarını kontrol edemezsin, ama yanında bir şemsiye taşıyabilirsin. Başkalarının söz, eylem ve davranışlarını kontrol edemezsin, ama kendi söz, eylem ve davranışlarını yönetebilirsin. Her zaman iyilikle ve iyilerle karşılaşmazsın, ama iyi ve güvenilir biri olmayı seçebilirsin.
Bu dünyada hepimizin bir dosta, bizi dikkatle dinleyecek bir kulağa, bizi olduğumuz gibi kabul edip sevecek insanlara ihtiyacı vardır. Ancak eğer hayatınızda böyle insanlar yoksa, siz başkaları için iyi bir dost, empatik bir dinleyici, samimi bir destekçi ve sevgi dolu bir insan olmayı seçebilirsiniz. Çünkü yeryüzündeki hiçbir ağaç kendi gölgesinde oturamaz. Hiçbir çiçek kendi kokusunu duyamaz. Gökyüzü ne kadar mavi ve güzel olduğunun farkında bile değildir. Onlar sadece, olmak için yaratıldıkları şeyi yapmaya devam ederler, kimseden onay ve takdir beklemeden.
Dünya üzerinde düşünme, sebep-sonuç ilişkisi kurma, seçme, öğrenme, muhakeme etme, karar verme ve uygulama yeteneğine sahip tek canlı insandır. İnsan her şeyi yapamayabilir, ama iyi, çalışkan, faydalı ve üretken biri olmaya gayret edebilir. Ancak bu üretim, kişinin bireysel koşulları, sınırları, imkanları ve yetenekleri dahilinde gerçekleşir. Örneğin, bir aşçı karmaşık mühendislik problemlerini çözemeyebilir, ama özveriyle hazırladığı yemeklerle evsizlerin yüzünü güldürebilir. Bir akademisyen yeni bir kuram geliştiremeyebilir, ama geleceğin bilim insanlarını yetiştirebilir. Burada önemli olan şey, insanlık için faydalı işler yapmaktır; bizden sonrakiler ve arkadan gelenler için.
Ben çocukken babaannem tüm meyve ağaçlarını bana diktirirdi. Bir keresinde bir gül dalı bulmuştum; bildiğiniz bir çubuktu ve evin bahçesine diktim. Tutacağına yürekten inanıyordum, ama çevremdeki yetişkinler benimle aynı fikirde değildi. „Etme eyleme, o çubuk tutmaz“ diyorlardı. Ne dediklerini çok da önemsemedim, çünkü tutacağına emindim. Sonra o gül dalı tuttu; meğer yediverenmiş. Her sene dalları ağırlıktan yere eğilecek kadar çok gül verdi. Herkes çok şaşırmıştı. Aslında şaşıracak bir şey yoktu. Ben o gül dalını her gün büyük bir titizlikle sulamış, onunla konuşmuş ve tutacağına da tüm kalbimle inanmıştım. Yani elimden geleni, üzerime düşeni yapmıştım. Gerisi toprağın, güneşin ve yağmurun işiydi.
Yıllar sonra okulu tamamlayıp çocuklarla çalışmaya başladığımda şunu fark ettim: çocukluğumda üstün yeteneklere sahip biri değildim, ancak yaşıtlarıma kıyasla kayda değer bir öz disiplin geliştirmiştim. Bahçemizdeki domates, biber ve patlıcan fidelerini her sene ben dikerdim. Babaannem, onları düzenli olarak sulamanın benim görevim olduğunu söylemişti ve bu basit yönlendirmesiyle farkında olmadan çok önemli bir adım atmıştı. Bana bir sorumluluk vermişti, içinde bulunduğum yaş grubuna uygun bir sorumluluk! Bir çocuğa, yaşına, gücüne ve yeteneklerine uygun görevler vermek, o çocuğun kendi yeteneklerine olan güvenini pekiştirir ve bir işi başlatma, sürdürme ve sonuçlandırma konusunda disiplin geliştirmesine yardımcı olur. Belki de bu yüzden, o gül dalını düzenli olarak sulamak bana zor gelmemişti; ihmal etmemiş, unutmamıştım. Aynı şekilde, bana ders çalışmam gerektiği de hatırlatılmazdı, kendiliğinden çalışırdım. İşte tüm bu nedenlerden, bir işe başlamadan önce kendime hep şu soruları sorarım:
Yapabileceklerim, elimdeki kaynaklar ve sorumluluklarım nelerdir? Bu iş, içinde bulunduğum koşullar, yeteneklerim ve hedeflerimle uyumlu mu? Gerçekleştirilebilir mi?
Bu soruların hepsini dürüstçe yanıtladıktan sonra harekete geçerim. Evet, benim toprağa diktiğim çubuklar yeşerir, çünkü önce o çubuğun bir gül dalı olduğundan emin olurum, ardından tutacağına inanırım ve elimden geleni yaparım. Ben emek, öz disiplin, süreklilik ve kişisel çabalarımın gücüne inanırım. Gerisi doğanın; toprağın, yağmurun ve gül dalının meselesidir.